Kaynak Özeti
Hafif, şarjlı veya tam hibrit ile elektrikli araçların çalışma prensibi, geleneksel içten yanmalı bir motorun yükünün tümünü veya bir kısmını akülü bir motora aktarmak suretiyle gerçekleşir. Bu taşıt gruplarının satışları küresel pazarlarda yükselişini sürdürürken, müşteriler de satış sonrasında farklı hizmetlerle karşı karşıyalar. Elbette hibrit ve elektrikli araç pazarındaki bu büyümeyi teşvik eden birtakım unsurlar bulunuyor. Bu yazımızda hibrit ve elektrikli araçlara olan eğilimi, gelinen noktayı, yeni düzenlemeleri ve değişen müşteri algılarına hep birlikte göz atalım:
Hibrit ve elektrikli araç türlerindeki yükselişin en önemli faktörlerden biri, sanayileşmiş ülkelerin iklim değişikliğine karşı daha hassas bir yaklaşım sergilemesidir. Avrupa Birliği’nin, Aralık 2018 tarihinde, karbondioksit (CO2) emisyonlarını azaltmak için daha da sıkı düzenlemeler konusunda anlaşmaya vardığını konuya ilişkin bir örnek olarak verebiliriz. Yeni politika, AB'de satılan yeni araçların ortalama emisyonlarını, günümüzün ortalama 110 gr CO2/km değerine kıyasla, 2025 yılına kadar yaklaşık 81 gr CO2/km'ye ve 2030 yılına kadar 59 gr CO2/km'ye düşürülmesini sağlayacaktır.
Hem temiz hava hem tasarruf
Bir elektrikli araç ömrü boyunca aracın tasarruf etmesini sağlarken, peşin alım maliyetleri ise geleneksel bir araca göre çok daha yüksektir. Devletler, bu farkı azaltmak ve elektrikli araçların satışlarını teşvik etmek için alıcılara vergi indirimi, yol vergisinden muafiyet ve ek "çevresel" ikramiyeler dahil olmak üzere, çeşitli mali teşvikler de sunmaktadır.
Aynı zamanda, büyük şehirler bazı araçlara erişimi kısıtlama planlarını açıklamıştır. Örneğin Fransa’nın başkenti Paris ve çevresinde, 2030 yılına kadar sadece elektrikli ya da hidrojen yakıtlı araçlara izin verilmesi kapsamında çalışmalar başlamış durumda. Bu çerçevede 2019 yılı Temmuz ayından itibaren 2006 yılı ve öncesine kayıtlı olan dizel araçların kente girişleri yasaklanmıştır. Londra ise çok düşük emisyonlu bölge (ULEZ) uygulamasını çoktan başlatmış olup, Londra'nın merkezine gidiş için çevreyi en az kirleten otomobil ve kamyonetler dışındaki tüm araçlardan ücret talep etmektedir. Ayrıca Oxford’un 2020 yılında sıfır emisyonlu bir bölge (ZEZ) uygulaması başlatması ve belirli saatlerde sıfır emisyon oluşturmayan tüm araçları yasaklaması da beklenmektedir.
Artan müşteri talebi
Artan bu müşteri talebinde büyük yer kaplayan diğer bir unsur olarak teknolojiyi görmekteyiz. Tamamen elektrikli olan araçlar; optimize edilmiş lityum iyon hücreleri, yeni malzemelerin kullanımı ve geliştirilmiş akü takımı tasarımı sayesinde sürüş menzillerini artırmış, 300 km sınırını aşmış ve talebi artırmaya başlamışlardır. Örneğin, Nissan Leaf E+ iki şarj arasında 239 mil/382 km'ye kadar ve Mercedes-Benz EQC 294 mil/471 km'ye kadar yol alabilmekte olup, muadilleriyle daha kıyaslanabilir hale gelmişlerdir. Tesla'nın yeni nesil Roadster modeli ise şarj başına 620 mil/1000 km menzili aşacak ve bu başarının keyfini çıkarmamıza imkan tanıyacaktır.
Şarj etme sürelerinin kısalması ise hibrit ve elektrikli araçlar için diğer bir avantajı oluşturuyor. 2025 yılına kadar 60 kWh'lik bir aküde, yüzde oranında 80 şarja ulaşmanın sadece 30 dakika süreceği, bunun da 320 kilometre menzile eşdeğer olacağı tahmin edilmektedir. Bu gelişme, birçok tüketici için önemli bir eşiktir. Ayrıca şarj altyapıları söz konusu tarihe kadar geriden geliyor olsa da; devletler, otomobil üreticileri, kamu hizmetleri şirketleri ve üçüncü taraflar halka açık şarj tesislerini geliştirmek için birlikte çalışmaktadırlar. Örneğin; Daimler, BMW, Ford ve Volkswagen Grubu'nun ortak girişimi olan “Ionity”, 2020 yılına kadar 400 şarj istasyonu veya 2400 bağımsız şarj noktasıyla Avrupa çapında bir “Yüksek Enerjili Şarj”ağı kurmayı hedeflemektedir. Farklı otomotiv üreticileri de benzer çalışmaları halihazırda yürütmektedir.
Akü ve bakım maliyetleri ne olacak?
Bu gelişmelerle birlikte akü maliyetlerinin artması da beklenebilir. Fakat günümüzde akü maliyetlerinin 2010 yılına göre yüzde 70 oranında azaldığını görmekteyiz. Bir elektrikli otomobilin yaklaşık yüzde 50'sine karşılık gelen lityum akü maliyetleri, azalmaya devam ederek 2022 yılına kadar içten yanmalı araçlarla eşitleneceği öngörülmektedir. Bu paralelde hibrit ve elektrikli modeller, önümüzdeki on yılda yaşanacak büyük değişimle otomobil alıcıları için daha gerçekçi ve uygun bir seçenek haline gelecek ve trafikte daha fazla yer kaplayacaklar. Nitekim, 2025 yılına gelindiğinde Avrupa'daki araç üretiminin yarısından fazlasının elektrikli hale dönüştürüleceği ve 2030 yılında yüzde 70’e çıkacağı tahmin ediliyor.
Tıpkı fosil yakıtlı muadilleri gibi hibrit ve elektrikli araçlarda da zaman içerisinde servis ihtiyacı doğacaktır. Peki doğru ekipman ve teknik bilgiye sahip olan servislerin büyük bir fırsat yaşayacağı bu dönüşüm sürecine servis olarak hazır mısınız? İki bölümlük yazımızın takip eden kısmında bunun satış sonrası için ne anlama geldiğini ve Delphi gibi Orijinal Ekipman sağlayıcısıyla ortaklık kurarak bu elektrikli geleceğe dönüşüm fırsatından hem bugün hem de gelecekte nasıl yararlanabileceğinizden bahsedeceğiz. Daha fazlası için yazımızın ikinci kısmını mutlaka okuyun.
DAHA FAZLASI İÇİN KAYDOLUN
Uzmanlarımızdan daha fazlasını öğrenmek ve Delphi Technologies'den son haberleri almak için bilgilerinizi girin.